Çetin Pekacar

Kumuk Türkleri Kuzey Kafkasya’daki Kumuk ovasının ve Dağıstan’ın dağlık kesiminin yerli halklarındandır. Etnik bakımdan Kıpçak ve Oğuz boylarının bu sahada kaynaşmasından meydana geldikleri ileri sürülen Kumuk Türklerinin dillerindeki Kıpçak ve Oğuz grubu özellikleri bu görüşü desteklemektedir.

Kumukadının geçtiği en eski kaynak, Mahmud Kâşgarî ‘nin Divânü Lûgati’t-Türk adlı eseridir. Mahmud Kâşgarî, Kumuk kelimesinin karşılığı olarak "Bir zaman yanında bulunduğum Beylerden birinin adı"; kumuk karşılığı olarak "At gübresi. Başka gübreye bu ad verilmez."; kumukla— karşılığında ise " kumukladı: ‘at kumukladı= at pisledi, tersledi’. Bir kimseyi ‘Kumuk’ boyuna nispet edersen yine böyle denir. Bu, bir adamın adıdır." bilgilerini vermektedir. Bu kelimelerin "at gübresi" ve "atın terslemesi" gibi sözlük manaları bir yana bırakılacak olursa açıkça anlaşılıyor ki Kumuk Türkleri, daha XI. yüzyılda kendi adlarıyla tarih sahnesindedirler.

Kumuklarınülkesi VII. yüzyıldan itibaren Hazar Devletinin sınırları içine alınmıştır. Bugün Kumuk bilim adamları da Kumukları, Hazar Devletinin kurucuları olarak göstermektedirler. Hazar Devletinin son başkenti Semender, Kumuk ülkesi sınırları içindeydi. Kumuklar arasında yayılmış olan "Anci-name", "Derbent-name", "Karabudaxkent-name" adlı tarihî âbideler, Hazar Devleti devrinden bahseder. Hattâ, Hazarlar arasında yaşamış olan Ebu Hamid el-Garnati’nin tespit ettiği ve Hazar sözü dediği bütün kelimeler bugün Kumuk Türklerince kullanılmaktadır.

Zeki Velidi Toğan’ın verdiği bilgilere göre Kumuklar, Oğuz destanının Müneccimbaşı tarafından istifade olunan bir rivayetinde, Oğuz Han zamanında Derbent’in muhafazasıyla memur edilen Kıpçakların bir boyu olarak zikredilmiştir. Toğan’a göre, Azerbaycan ile Derbent Arapların idaresinde iken de Kumukların burada bulundukları, Tarih al-Bab va’l-Abvab’dan anlaşılmaktadır.

Dağıstanlı Kumuk âlimlerinden S. M. Aliyev, M. R. Mahammadov’dan; Dağıstan’ı Arapların işgal etmesiyle Hazarların İdil boyuna çekilmelerinden sonra Hazar denizi kıyısında ve Temirkazık Dağıstan’da liderlik rolünün Kumuklara geçtiğini naklediyor ve bu bilginin birinci kısmına katıldığını belirtiyor; fakat onun Kumukları Hazarlardan ayrı göstermesine karşı çıkıyor. Aliyev’in fikrince Hazarlar ile Kumuklar, tarihî bakımdan da, kültürel bakımdan da aynı kavimdir.

Tarihî durumları ve menşe’leri hakkında pek çok faraziye ileri sürülen ve hattâ ekseriya Sovyet antropologları tarafından olmak üzere bazı Kafkas kavimlerinin Türkleşmesi sonucu meydana geldikleri dahi söylenen Kumukların; dil, edebiyat, din, yaşayış tarzı, örf ve âdetler ve diğer kültür unsurları bakımından ele alındılarında ve yukarıda özetlenen tarihî verilerin ışığında bakıldığında, gerçek bir Türk kavmi olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.

Hazar Devletininyıkılmasından sonra Kumuk Türklerinin kurdukları ilk müstakil teşkilat, 1578’de Sultan But’un kurduğu ve tamamıyla millî bir Kumuk beyliği hüviyetinde olan emarettir. Bu beyliğin Dağıstan’ın en kuzeyinde yer alması sebebiyle, Kazan ile Astırhan hanlıklarının yıkılmasından sonra daha güneye inme imkânı bulan Ruslarla Kumuklar karşı karşıya gelmiş oldu. Kumuk Türkleri, 1594 yılından itibaren başlayan Rus saldırılarına ve işgal hareketlerine karşı, diğer Müslüman Kafkas kavimleriyle birlikte XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar kahramanca mukavemet ettiler. Ruslara karşı sürdürülen mücadelenin son bayraktarı Şeyh Şamil’in 1859’da esir edilmesiyle Dağıstan ve diğer Kafkas bölgeleri hızla Rusların eline geçmeye başladı. Zaten yüzyıllar süren savaşlar Kumukları ve diğer Kafkas kavimlerini bîtab düşürmüştü. Böylece Ruslar 1867’ye kadar bütün Kafkasya’yı istilâ ettiler.

RusÇarlığının 1917’de yıkılması sırasında Rusya’da meydana gelen iç karışıklıkta hürriyet ve istiklâlleri için ayaklanan Kuzey Kafkasya Türk ve Müslüman camiası içinde Kumuklar yine ön safta yer alırlar. Osmanlı devletinin de desteğiyle Dağıstan, 11 Mayıs 1918’de Dağıstan ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti adı altında bağımsızlığını ilân etti. Kuzey Kafkasya kabilelerinin bu sırada yapılan millî kurultaylarında Kumuk Türkçesinin, yalnız Dağıstan için değil, bütün Kuzey Kafkasya için birleştirici, müşterek bir dil olarak kabul edildiğini de bu arada vurgulamak isteriz. Dağıstan ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti henüz toparlanamadan Mondros Mütarekesinin imzalanması sonucu Osmanlı Ordusu Kafkasya’yı tahliye edince, Dağıstan Kızılordu’nun istilâsına uğradı. 20 Ocak 1921’de Rusya Federatif S.S.C.’ne tâbi Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. 1936 Sovyet Anayasası, Kafkasya’nın etnik çeşitliliğini yansıtmayan bir siyasî ve idarî bölümlenmeyi belirledi. Bu bölümleme sonucunda Kumuk Türklerinin büyük bir kısmı Dağıstan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde, bir kısmı da Çeçen ve Osetya bölgelerinde kalmış oldu. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Dağıstan, Rusya Federasyonuna bağlı bir özerk cumhuriyet hâline geldi.

Din

Bugünkü Dağıstan’da Kumuk Türkleriyle birlikte büyük bir çoğunluğu Sünnî Müslüman olan otuz civarında etnik grup yaşamaktadır. Bölgede özellikle XVIII. yüzyıldan itibaren Nakşibendî tarikatı büyük bir nüfuz kazanmış ve Ruslara karşı yürütülen cihad hareketlerini organize ederek prestij sağlamıştır. Dağıstan halkı dinine bağlı olup ilme önem vermiş ve hemen her köyde bir medrese yaptırmıştır. 1913’te Dağıstan’da 360’ı ulucami olmak üzere 2060 cami vardı. Günümüzde Kumuklar, dinlerini yeniden öğrenme seferberliği başlatmışlardır. Bu yolda gerçekleştirilen faaliyetlere örnek olarak Kuran’ın Kumuk Türkçesine yapılan tercümesinin Tangçolpan dergisinin 1992 yılı 3. sayısından itibaren tefrika edilmekte oluşunu gösterebiliriz. Ayrıca yine aynı dergide Hazreti Peygamber’in hadisleri de Kumuk Türkçesiyle yayınlanmaktadır.

Dil ve Edebiyat

Kumuk edebiyat tarihçileri, Kumuk edebiyatının XV. yüzyılda yaşamış olan şair Ummu Kamal (Ümmî Kemal) ile başladığını, o devre kadar ise Kumukların edebiyatının Umumî Türk Edebiyatı ile birlikte mütalâa edilmesi gerektiğini söylerler. Osmanlı devletine de gelen Ummu Kamal, eserlerini Kumuk Türkçesiyle değil, Osmanlı Türkçesiyle yazmıştır. Osmanlı Türkçesi, ünlü Kumuk şairi Yırçı Kazak’a kadar Kumukların yazı dili olmuştur. Bu devirde yetişen Kumuk şairleri arasında Amanhor (1670-1706), Miskin Halimat (XVIII. yüzyıl) ve Kakaşuralı Abdurahman (XVIII. yüzyılın sonu- 1870) sayılabilir.

Yırçı Kazak (1830-1879), Yeni Kumuk Edebiyatının temelini atmıştır. Kumuk Türkleri arasında geniş bir şöhrete sahip olan Yırçı Kazak, şiirlerinde hak, doğruluk, yiğitlik, aşk gibi temaları işlemiş, bu arada halkı ezen beyleri de hicvetmekten geri kalmamıştır.

Başka kayda değer bir Kumuk şairi ve din âlimi Abusupiyan Akayev (1870-1931)’dir. Akayev, şiirler yanında dinî eserler de yazmıştır. Kumuk bilim adamlarından Hasan Orazayev, onunPayxamarnı Yolu Bulan (Peygamberin yoluyla) adlı eserini Mahaçkala’da, 1993 yılında yayımlamış bulunuyor. Orazayev, bu kitapta Akayev’in sosyal, politik konulardaki makalelerini; kitaplarına yazdığı önsözlerini, mektuplarını, çeşitli şiirlerini, dinî konulu yazılarını bir araya getirmiş.

Kumuk edebiyatı son zamanlarda çeşitli nevilerde ilerleme göstermeye başlamış olup pek çok şair, edip, hikâyeci ve romancı yetişmiştir.

Bir edebiyat ve sanat dergisi olan Tangçolpan, 1917 yılından beri yayımlanmaktadır. Dergide yayımlanan şiirler, hikâyeler ve çeşitli sanat yazıları, Kumuk edebiyatının gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır. Yine 1917 yılında çıkarılmaya başlanan Yoldaş gazetesi de, normal gazete işlevinin yanında edebî gelişmeye hizmette bulunmaya devam ediyor.

Kumuk halk edebiyatı zengin mahsulleriyle nesilden nesile geçerek halk hafızasında canlı bir şekilde yaşamaktadır. Bu mahsuller arasında yır adı verilen destanî mahiyetteki şiirler önemli bir yer tutar. Yırlar, hem edebî zevke hitap eden hem de öğretici nitelikli şiirlerdir. En tanınmış yır şairi, yukarıda sözü edilen Yırçı Kazak’tır. İkinci önemli nazım şekli sarın denilen dörtlüklerdir. Sarınlar, bizdeki mani türünün karşılığı olup düğün ve eğlencelerde veya münasip bulunan her fırsatta irticalen veya ezberden söylenir.

Kumukların zengin bir atalar sözü ve deyimler hazinesi vardır. Çeşitli kaynaklarda bunlardan binlercesi tespit edilmiş bulunmaktadır.

Kumuk halk edebiyatı mahsullerini derlemeğe ilk teşebbüs eden kişinin, kendisi de Kumuk Türkü olan şair ve mütercim Mehmed Efendi Osman (doğumu: 1843) olduğu kabul edilmektedir. Meşhur Altayist G. J. Ramsted de Kumukça üzrende çalışmış ve 1904 yılının son aylarında bizzat geldiği o zamanki Xasavyurt‘a bağlı Yaxsay köyünde Kumukların dili, edebiyatı ve şifahî halk edebiyatı mahsullerinin zenginliğini incelemiş, bir çok metinler derlemiştir. Ramsted’in asıl maksadı, Kumuk Türkçesinin Kuzey Kafkasya’da geniş bir yayılma alanı bulmasının ve başka yerli halkların da bu şiveyi kullanmasının sebebini araştırmak olmuştur. Bazı sebeplerle uzun yıllar yayımlanamamış olan bu materyalleri, Emine Gürsoy Naskali İngilizce tercümeleriyle birlikte bir kitap hâlinde l991 yılında Helsinki’de yayımlamıştır.

Kumuk Türkçesinin Türk lehçelerinin hangi grubuna dahil olduğu konusunda Türkologlar çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Görüşlerdeki ayrılık, bu lehçenin alt gruplardan hangisine girdiği noktasında toplanmaktadır; yoksa hepsinin ittifak ettikleri gibi Kumuk Türkçesi, temel olarak Kuzey-Batı (Kıpçak) grubuna dahildir. Ancak coğrafî konum ve sıkı münasebetlerin bir neticesi olarak Güney grubundaki Azerbaycan Türkçesine doğru yakınlık ve benzerlik gösteren bazı özellikleri de vardır. Ses bilgisi bakımından en önemli benzerlik olarak kelime başında Kuzey-Batı grubundaki k ünsüzüne karşılık Kumuk Türkçesinde, Güney grubunda olduğu gibi g bulunması (meselâ : gişi "kişi", gel— "gelmek", gör— "görmek" v.b. gibi) ve şekil bilgisi bakımından ise gelecek zaman eki olarak -(a)caq /-(e)cek (ancak bu çekimde de olduğu gibi Teklik ve çokluk I. şahıs ve çokluk 2. şahıs ekleri Azerbaycan Türkçesindekinden farklıdır: Kum. gelecekmen "geleceğim" = Az. geleceyem; Kum. gelecekbiz"geleceğiz" = Az. geleceyik; Kum. geleceksiz "geleceksiniz" = Az. geleceksiniz gibi) eklerinin kullanılması gösterilebilir.

1928 yılına kadar Arap alfabesini kullanan Kumuk Türkleri, bu tarihte Latin harfleri esas alınarak hazırlanan yeni bir alfabe kabul ettiler. 1938’de ise onlara diğer Sovyet cumhuriyetlerinde olduğu gibiKiril esaslı bir alfabe kabul ettirildi. Hâlen kullanılmakta olan bu alfabe, Kiril esaslı alfabeler içerisinde en kullanışsız ve karmaşık olanlardandır. Bu konuda bir fikir vermek gerekirse Ю harfi, kelime ve hece başında hem yu, hem de ses grubunu temsil edebiliyor. İçerisinde kalın k veya g ünsüzleri bulunmayan ЮЗ =yüz "yüz" gibi kelimelerde, bu yüzden okuma güçlükleri baş gösteriyor. Üstelik aynıЮ harfi, ince sıradan kelimelerde "ü" ünlüsünü karşılamak için de kullanılıyor. Benzer durum Ё harfi için de geçerlidir.

Kumuk Türklerinin halk hareketi: Tenglik

Kumuk Türkleri 1989 yılında siyasî mahiyette, millî bir teşkilat olan Tenglik hareketini kurdular. Teşkilatın maksatları; Kumukların kültürel, siyasî, ekonomik ve temel insanî haklarını savunmak, bu ve benzeri alanlardaki meselelerinin halledilmesi için teşebbüslerde bulunmak olarak özetlenebilir. Tenglik hareketinin 1990 yılında çıkan 1 numaralı bülteninin 1. sayfasında yer alan ve Kumuk şairi Z. Batırmurzayev’e ait olan şu dörtlükler, Kumuk Türklerini millî uyanışta geç kalmamaları hususunda uyarıcı mahiyette olması bakımından Tenglik hareketinin anafikrini de seslendirmektedir:

Tuwdu Çolpan, tang bilindi, 

Boldu uyanma zaman. 

Şawla aldı dünya yüzün, 

Yuhlağanımız taman. 

Gözüng aç, dört yakğa qara! 

Getdi kerwan erterek. 

Biz geçigip kalğanbız, 

Enni hozğalma gerek. 

Doğdu Çolpan, sabah bilindi, 

Uyanma zamanı geldi. 

Işık aldı dünya yüzünü 

Uyuduğumuz yeter. 

Gözünü aç, dört yana bak! 

Gitti kervan erkenden. 

Biz gecikip kaldık, 

Artık harekete geçmek gerek.

(NOT: Bu yazı Yeni Türkiye — Türk Dünyası Özel Sayısında yayımlanmıştır: Cilt: II-, ı: 16, Yıl: 3, Temmuz-Ağustos 1997, s. 2062-2066)