Dr. Elfine Sibgatullina (Moskova)

İstanbul şehrinde, XX. yüzyıl başlarında, StambulskiyeNovosti [(Stamboulskya Novosti) «Стамбульские новости»] (İstanbul haberleri) adında bir Rusça gazete çıktığından yakın zamanlara kadar, ne Türk ve ne de Rus tarihçilerinin geniş bilgisi vardı. Türkoloji ilmine dehşetli bir baskı yaşanan Stalin döneminde unutulmaya duçar edilen bu gazete, 1960’lı yıllarında bazı kaynaklarda kısaca dile alınmış, ama genel olarak Rus bilim hayatı, 1980’lı yıllarda Stambulskiye Novosti adındaki bir gazetenin varlığından Prof. A. D. Jeltyakov’un yayınladığı bir yazı ile haberdar olmuştu [1]. Türk süreli yayınları tarihi uzmanı Jeltyakov, yazısında bu organın İstanbul tarihinde ilk çıkan Rusça gazete olduğunu, onun sıradan bir yayın olmadığını, Rusya ve Türkiye arasındaki dostluk ilişkilerinin kuvvetlenmesine hizmet ettiğini vurgulamıştı. Son yıllarda gazeteye ve onun kurucusuna Rusya’da ilgi günden güne artarak, birçok araştırma meydana geldi [2-10] ve 2009 yılında, Stamboulskya Novosti gazetesinin çıkışının 100. yıl dönemi kutlandı.

Gazete, 23 ekim 1909’da yayına başlamıştır ve toplam, 33 sayısı çıkmıştır. Haftalık ve resimli olarak çıkan gazetenin kurucusu ve başyazarı Kumuk özdenlerinden Celal-ed-Din Korkmasov’dur (1877–1937). Celal bey, 1905 yılı Rus ihtilâlı döneminde Dağıstan’da çarlık hükümetine karşı aktif faaliyetler yapmış ve 1906’da Kareliya bölgesine sürgüne gönderilmiştir. Sürgün cezası kararını hicrete değiştirmeyi beceren Celal-ed-Din Korkmas, önce Fransa’ya geçmiş ve orada Genç Türklerle tanışmıştır.Böylece o, Türkiye aydınları ile tanışma fırsatı bulmuştur.

Rus ihtilâlı ve Dağıstanlılar harekâtı tecrübeleri nedeniyle Korkmas, İttihad ve Terakki mensuplarının da dikkatini çekmiş ve bu yüzden kendisiyle yakından ilgilenmişlerdir. Bir süre sonra,İttihad ve Terakki mensupları, Celal-ed-Din Korkmas’ı Paris’ten İstanbul’a davet etmişlerdir. Paris’ten İstanbul’a gelen Korkmas, 1908-1909 vakalarını İstanbul’dayken yakından izlemiştir.Bu arada İstanbul’a yerleşip kendine çalışma düzeni kuran Celal bey, 1909’ın sonbaharında yayın hayatına başlamıştır. Aynı zamanda, onun İstanbul’da pansiyon ve okul tesisleri kurmuş olduğu da malumdur [4].

Türkiye’de,1909 yılı Temmuz ayında kabul edilen basın kararnamesine göre, yayın organlarının sorumlu müdürleri Osmanlı uyruklu olması şartı getirildiğinden, «Стамбульские новости» gazetesinden sorumlu olarak Ahmed Cevad Efendi (Gerant Responsable Ahmed Djevad) gösterilmiştir.‘Sabah’ ve ‘Şura-i Ümmet’ gibi gazeteleri de çıkaran Ahmed Cevad Efendi, Celal beyin yakın arkadaşlarından biri olmuştur. Gazetenin adresi, PЕRA, Rue Agha Haman, 35, Konstantinople olarak gösterilmiştir. ‘Rus Tipografyası’ binası ise, Kumbaracı sokağı, 105 adresinde yer almıştır. Gazetenin tirajı bin adet olup, genel olarak Türkiye ve Rusya’da dağıtılmıştır. Rusya’da satış yerleri: Bakü, Kiyef, Kokand, Yalta, Kazan şehirleri olmuştur. Londra, Paris, Berlin, Moskova, Sankt Petersburg, Taşkent şehirleri de gazeteyi aldırmışlardır. Türkiye’de ise, bu dönemde Rusyalı mültecilerin sayısı az olmayıp, gazete onlar arasında da yayılmış olmalıdır. Herhalde, Rusya’nın Osmanlı Başelçisi N.V. Çarıkov’un bu gazeteyi iyi bir gelişme olarak değerlendirmesi malumdur [3:39].

Gazetede yayınlanan yazıların her biri yüksek düzeye sahip takdire şayan makalelerden oluşur. Türkiye’nin iç ve dış siyaseti, iktisadî, eğitim, halk kültürü, sanat , edebiyat ve benzeri konularda basılan makalelerin o zamanın gündemindeki sorunları yansıtması ve objektif analiz etmesi çok önemlidir. Fakat, biz bu yazımızda, sadece Rusça gazetede yer almış Türk edebiyatı örneklerini ele alacağımız için, genel olarak siyasi ve iktisadî konulu yazılar üzerinde durmayacağız.

XX. yüzyıl başında Türk edebiyatı, Rus okuyucusuna pek fazla tanıdık gelmiyor; çünki, edebî tercümeler yapan uzmanlar, bu konuda ihtisaslaşan kimseler henüz ortalıkta yoktu. Böyle bir durumda, Stambulskiye Novosti gazetesinin çağdaş Türk edebiyatının en parlak şahıslarını ve eserlerini Rus dilinde tanıtmasının, dikkate değer bir iş olduğuna şüphe yoktur. Gazetenin her sayısında ‘Edebiyat’ bölümünde, Türkçeden bir edebî eser çevirisi bulunmaktadır. Bu çevirilerin kim tarafından yapıldığı gösterilmemiş; ama, bu konuda şunu söyleyebiliriz: Gazetenin yazar kadrosu bu işe çok hazırlıklıdır ve bunlar, Türkiye’yi seven, onun iç ve dış siyasetini takip eden, kültür ve edebiyatı ile yakından ilgilenen insanlardan oluşmuştur. ‘Osmanlı sanatı’ [№10, 1909], ‘Yemen’ [№4,1910], ‘Türk edebiyatına dair’ [№9,1910], ‘Türkiye’de Halk Eğitiminin Meseleleri’ [№14,1910] adlı makalelere imza atan ve bunların yanı sıra, imzasız da birkaç yazının muellifi bulunan Celal Korkmas’ın yanında, Sorbonna Üniversitesi filoloji fakültesi mezunu eşi Mariya Skokovskaya gibi aydınların bulunması malumdur. Gazetedeki Osmanlı kültürü, müzeleri, tiyatroları üzerine birçok ciddi makale, Mariya hanımın kaleminden çıkmış ve bunlar, onun adının baş harfleriyle, M-S-iy imzası ile basılmıştır. Azerbaycan kökenli Ahmed Cevad beyin de gazeteye çok aktif yazı yazdığını görmekteyiz; yani, hem Rusça ve hem Türkçe iyi bilen bir ekip bu tercümeleri beraber hazırlamış olabilir, diye düşünüyorum.

M. S-y imzası ile basılan yazılara örnek, gazetenin üçüncü ve dörtüncü sayılarında Mevlevîye tarikatı ve dervişleri hakkındaki geniş makaleyi, altıncı sayıda yer alan Sultan selamlığı üzerine yazılmış yazıyı gösterebilirim. Genel olarak, Mariya Skokovskaya, yazdığı yazılara bakılınca, kendisinin Osmanlı toplumu, dini ve milli bayramları hakkında geniş bilgilere sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Gazetede yer alan edebî yazılardan Celal-ed-Din Korkmas beyin, Servet-i Fünûn veya Edebiyat-ı Cedîde taraftarı olduğu göze çarpıyor. Türk edebiyatında, 1860’tan beri devam eden Doğu-Batı mücadelesinde Batı edebiyatının lehine yoğun ve dinamik çalışmalar vardır. Kısa bir dönemi kapsayan bu yoğun mücadele sonunda Türk edebiyatı, gerek anlayış, gerek içerik, gerekse teknik bakımdan, XX. yüzyıl başında tamamen Batı ağırlıklı bir nitelik kazanmıştır. Bunun farkına varan Celal Korkmas, genel olarak Rus okuyucusuna Türk yenilikçi edebiyatçılarını tanıtmayı kendine amaç etmiştir. Gazetenin, 1910 yılında çıkan 9. sayısında onun, ‘Türk Edebiyatına Dair’ adlı makalesi yayınlanır.Bu makalesinde C. Korkmas, Tanzimat sonrası Türk toplumunda dil ve alfabe islâhına ihtiyaç duyulduğuna işaret eder. Aynı yazıda, Türk edebiyatı tarihinde, Asya ve Avrupa tesirli iki edebiyat mektebi oluştuğunu, ilkinin daha çok klasik Farsî şiiri taklit ettiğini ve bu mektebin şairlerinin daha çok Nef’î, Fuzulî, Nedim örneğinde yazmayı benimsediğini, mükemmel şiir formlarına ermek maksadında toplumsal konuları önemsemediklerini vurgular.

İkinci akıma Şinasî’nin temel attığını ve Avrupa medeniyetinden etkilenen yeni Türk edebiyatına büyük bir grup yazarın gelmesine yol açtığını ileri süren C.Korkmas, bu yeni mektebin eserlerinde sade dil ve üslûp, romantizm ve realizm unsurlarının üstünlük gösterdiğini söyler. Şinasî’nin takipçisi olan Namık Kemal’in ‘Vatan’ şiirindeki milli duyguları dile getiren Korkmas, Ekrem beyin ve Abdulhak Hamid’in piyeslerini yeni edebiyatın en iyi eserleri olarak örnek gösterir. Ama, bunlarla beraber, diyor Celal bey, son zamanlarda genç Türk yazarlar arasında çağdaş Fransız bulvar şairlerini taklit etme modası başladı; ne yazık, onların eserleri ne dil, ne içerik yönünden Türk okuyucusunun zevkine uyuyor, diye gördüğü olumsuz gelişmelere de sitem eder, onları eleştirir [№9, 1910. S.3-6].

Gazetenin ilk sayısı [11], Türk yazarlardan özel olarak Mahmud Ekrem’i (Recaizade; 1847-1914) tanıtıyor. ‘Ünlü Türk şairi Ekrem bey’ adlı makalede yazarın edebî tenkit ve tercüme alanlarında çok verimli çalışmalar yaptığı anlatılıyor ve ‘Hatırla!’ adlı bir şiirinin nesirle yapılmış Rusça çevirisi veriliyor.

İkinci sayıda, Kemal bey adlı makalede, Türk milliyetçiliğinin öncülerinden, Genç Osmanlı hareketi mensubu, ünlü yazar, gazeteci, devlet adamı, şair Namık Kemal’in (1840-1888) kısa tercüme-i hali anlatılıyor. Portresi ve mezarının fotografı verilip, portresi altına Büyük Türk şairi ve vatanperveri, diye yazılmış ; ikinci resmin altına, ‘Mezarı Abdulhamid döneminde Genç Türklerin ziyaretgâhı olan yerdir’, denilmiştir.

Bu sayı ile Halide Salih’in (Edip; 1884-1964) Raik’in Annesi adlı romanının çevirisi başlıyor ve yedi sayı [№№ 2-8,1909] boyunca devam ediyor. Halide Edib, hayatında bir dönüm noktası olan Meşrutiyetin ikinci kez ilan edildiği 1908 yılından itibaren, kadın haklarıyla ilgili yazılar yazmaya başlamıştır. Esere verilmiş önsözde, Türk edebiyatında yeni tip roman türü doğuşunda Halide Salih, Semiye hanım, Fatma Aliye, Selime hanım gibi kadın yazarların rölü vurgulanıyor. Avrupa kültürü etkisinden ve Tanzimat kazançlarından yararlanarak Türk kadın harekâtınının temellerini atan bu edibeleri Rus gazetesi, ‘Jöntürkler’e nisbetle, ‘Genç Türk kadınları’ (Mladoturçanki) diye adlandırıyor.

Raik’in Annesi adlı eser, bu dönemde Halide Salih’in beslediği idealler doğrultusunda yazılmış ilk eserlerindendir. Böylece, Rusça gazetenin Türk edebiyatında yeni basılmış, yeni çıkmış eserleri hemen tercüme edip okuyucularına sunmaya özen gösterdiğini görmekteyiz. Gazetenin sekizinci sayısında Halide Salih’in ‘Kadınlar hakkında birkaç kelime’ adlı yazısına da yer verilmiştir.

Raik’in Annesi adlı eserin yanı sıra, gazetenin birkaç sayısında Mahzoun adlı yazarın ‘Türkiye’de kadın sorunu’ konulu geniş kapsamlı makalesini de görüyoruz.Gazetenin, 1910 yılında çıkan 4. sayısında Fransız asıllı Marsel Tiner’in ‘Türk kadınları’ yazısı da bu seriden sayılabilir.

Kadın ve töre, kadın ve eski örf- âdetler konusu, Rusça gazetede verilen edebî eserlerde de derin işlenmiştir. Meselâ, Hüseyin Cahid’in Görücü [№№20-23, 1910] romanı, Şahabeddin Süleyman’ınKanun draması [№23, 1910], Ahmet Hikmet’in Saliha’nın günahı [№3,1910], Bir Genç Türk Kızının Monoloğu [№9,1909] hikâyelerinde bunun delilini bulmak kolaydır. Görücü usûlüyle evlenmenin genç kızı ne gibi stress ve çilelere dûçar ettiği, erkek yazarlar (H. Cahid ve A. Hikmet) tarafından çok güzel şekilde anlatılmıştır. Aynı zamanda, kız evine gelen görücülerin kibirli tutumu ve ezici psikolojisi de yazarların gözünden kaçmamıştır. Bâzı anaların kendi menfaatleri yüzünden kızlarını (meselâ,‘Görücü’ deki Senihe) mutluluktan mahrum etmeleri tenkit ediliyor.

Türk edebiyatının Batılılaşmasında en büyük pay sahiplerinden biri de, Tevfik Fikret’tir. Şiirleri, hem biçim ve hem de içerik olarak yenidir. Gazetenin, 1909 yılında çıkan sekizinci sayısı ve 1910 yılında çıkan birinci sayısı, Tevfik Fikret beye (1867-1915) adanmış: biyografyası, resimleri, eserleri verilmiştir. Bu oldukça kapsamlı yazıda, onun,‘Osmanlı Milli Marşı’ adlı eserinin notaları ile birlikte verilmesi dikkatimizi çekti. ‘Yoktur’ diye bilinen “Osmanlı Milli Marşı”nın söz yazarının Tevfik Fikret olduğunu bugün de Türkiye’de çok az kişi biliyormuş.Çünki, onun bu güftesi,’Millet Şarkısı’ diye şiirleri arasında yer alır. Marşın güftekârı Vadiye Sabra hakkında da gazetede kısa bilgiler vardır (aslı hakkında orada söz edilmese de, bizim kanaatımıza göre bu şahıs Lübnanlı Wadia Sabra’dır (1876-1952). Gazete bilgilerine göre, Paris’te yüksek müzik okulundan mezun olan V. Sabra, Doğu ve Batı müzik kültürlerini iyi bilen ve araştıran, ikisini da kendi bestelerinde kaynak olarak faydalanan, nadir bulunur Osmanlı müzisyeni olarak yetişmiş. Türkiye’deki ihtilâlden ilhamlanarak, Fransızların ‘Marselyeza’sını andıran güzel bir marş icad etmiş. O marş, gazetedeki yazıda, hem Paris’te çok büyük ilgi görmüş ve İstanbul’daki müzik yarışmasında birinciliği almış; hem de, Osmanlı milli marşı (Hymne National Ottoman) olarak kabul edilmiş, deniliyor . Tevfik Fikret, bu müziğin ruhuna denk gelen çok güzel bir şiir yazmış; böylece ortaya tam bir milli marş çıkmış. Marşın Rusçaya tercümesi de güzel bir üslûp içinde yapılmış, orijinaldeki vatanperverlik, tantana ve gurur verici duyguların canlı kalması sağlanmıştır [№8,1909, S.13].

Dokuzuncu sayıda özel olarak, Süleyman Nazif bey (1870-1927) tanıtılmıştır ve bir manzum şiiri çevirilmiştir.Bu sayıda, ayrıca, Ahmed Midhat’ın Osmanlı dilinin reformu üzerine görüşlerini içeren yazısı da verilmiştir.

Dokuz sayı boyunca [№№11-19, 1910] Halit Ziya’nın (Uşaklıgil; 1866-1945) Bir Yazın Tarihi(1898) adlı romanının tercümesi yayınlanıyor. Yazarın, gerek sağlam roman tekniğinin öncülüğünü etmesi ve gerekse realizmin ilk olgun ürünlerini vermesi üzerinde durulmuştur. Türk edebiyatına roman ve hikâye alanında büyük katkısı olan bir sanatçı olduğu da, ayrıca vurgulanmıştır. Taşrada mühendislik yapan Hasan adlı bir gencin yaz tatilini geçirmek üzere İstanbul’a akrabasının yanına gelmesiyle, orada rastladığı Meliha adlı bir genç kıza âşık olmasını anlatan bu eserin çevirisi gayet sade bir dille yapılmıştır.

Gazetenin, 1910 yılında çıkan ilk sayısı da, yine, Halit Ziya’nın bir eseri ile başlıyor (maalesef, Rusça çevirisi, За веером (Yelpezenin arkasında) adı verilen hikâyenin Türkçe adının tam olarak ne olduğunu henüz tespit edemedim). Hikâyeci ‘ben’, arkadaşı Süleyman Neced ile soğuk bir kış akşamında kafede oturuyor. Süleyman’ın daima etrafına bakarak, birisini aramasına dikkat eden hikâyecinin, durumu merak ettiğini belirtmesi üzerine delikanlı, geçmişte yaşadığı ‘iki saatlik aşk’ olayını anlatmak zorunda kalıyor. Opera tiyatrosunda Süleyman yan yana bir güzel kızla oturuyor. Sıcak olduğu için kız yelpazesini açıyor ve iki saat boyu delikanlı kendisini kızla başbaşa kalmış gibi duygular yaşıyor. Kızın da bu romantik duyguları paylaştığını, giderken Süleyman’a ‘bağış’ gibi yaptığı son bakışından anlıyor: sadece âşık kadın böyle bakabilir ve bir bakışla tüm kalbini anlatma kabiliyetine sahiptir, diyor.

Gazetede, Halit Ziya beyin bir diğer eseri ‘Düğün gecesi’ hikâyesinde [№2,1910] genç kızların aşk ve evlilik hayalleri psikolojik doğrulukta dile getirilmiştir.

Ahmet Hikmet’in Saliha’nın Günahı hikâyesinde de, seven kadın imajı verilmiş [№3,1910]. Saliha, dört sene önce ramazan ayında iftar meclisinde ilk defa subay Mû’min’i görüp âşık olmuş. Şimdi o, Yemen’de görev yapıp Beyrut üzerinden evine dönecek eşi Mû’min’i bekliyor, çok yakında geleceğini bildiği için sabırsızlanıyor ; ama, kayınvalidesi onu uyarıyor, ramazan ayı olduğu için oruçunu bozma, gelir gelmez boynuna asılma eşinin, diyor. Ama, Saliha, kapıda sevgilisini görür görmez kendini onun kucağına atıyor ve tüm öğütler bu özlem karşında vız geliyor.

Aynı yazarın, ‘Dağılan yuva’ ismi ile Rusçaya çevrilen bir romanı beş sayıda [№№5-10,1910] yer alıyor. Eserde, Mihriban ve Neriman ailesinde yaşanan dram anlatılıyor: eşinin, kuzeni Hamra’ya âşık olmasından dolayı, Mihriban ızdırap çekiyor ve sabrı tükendikten sonra, küçük kızı ile annesi yanına gitmek zorunda kalıyor; böylece, aile yuvası dağılıyor. Uzun süre çeşitli aşk arayışları yaşayan Mihriban ve Neriman’ı eser sonunda, evlenmek üzere olan kızları Râna yeniden kavuşturuyor.

Servet-i Fünûn edebiyatının önde gelen yazarlarından biri olan Mehmed Rauf’un (1875-1931)‘Şemsiye Altında’ adı ile çevrilen hikâyesi de, aşk ekseni etrafında dönüyor. Eserde yaşlı bir hanımın gençliğinde kendisine âşık olan bir delikanlının sevgisinden ölmesi anlatılıyor.

Gazetede Türk tiyatrosu eserlerinden de örnekler vardır. Meselâ, Ahmed Cevad’ın Yıldız’ın Sonu(1325) adlı 5 perdelik piyesinden alınan son sahne [№16, 1910], Şahabeddin Süleyman’ın (1885-1919)Kanun piyesi bunlardandır. Neden bu eserler seçilmiş sorusuna cevap aranırsa, bir: Celal Korkmas bey’in II.Meşrutiyet döneminde hız kazanan tiyatro çalışmalarını da yakından takip ettiği söylenebilir. İki, Yıldız’ın Sonu eserinden II. Abdulhamid’in Yıldız sarayından ayrılma sahnesini seçmiş olması, onun Türkiye’deki tam o günlerde yaşanan tarihi olaylarla ilgili görüşleri yansıtan eserleri değerlendirdiği de bu cevaba eklenebilir.Yine bu cümleden, Kanun oyunu da çok önemli bir konuyu ele aldığı için Rusçaya tercüme edilmiştir. Eserde, Osmanlı Ceza kanununun 188. maddesi söz konusudur. Başkahraman Hamid bey, bilerek sevgilisi Virjiniya’yı nasıl öldürdüğünü ve yasanın 188. maddesi üzerine cezadan kurtulduğunu anlatıyor1.

‘Eşitlik fermanı’ sayılan Tanzimat Fermanı, genelde, Osmanlı\’nın son dönemi boyunca geçerliliğini koruyacak bir eşitlik anlayışının sınırlarını çizmiş ve eşitliği, özgür ve erkek Osmanlı uyrukları arasında geçerli bir hukuk normuna indirgemiştir. Ama sözkonusu dönem boyunca, Osmanlı hukukunun neredeyse yok saydığı kadınlar ve köleler, farklı nitelikte olmakla birlikte, modern merkezi devleti oluşturma yolunda atılan adımlardan nasibini alamayan toplumsal kategorileri oluşturma noktasında birleşmişlerdir [12]. Bu yıllarda, Sosyalist firkası üyesi olan Celal Korkmas bey için bu tür eşitlik, özgürlük konuları gözden kaçırılmaz mühim konulardan olmuştur.

Stambulskiye Novosti gazetesinin birkaç sayısında ünlü ressam, müzeci, Sanayî-i Nefîse Mekteb-i Âlisi\’nin kurucusu Osman Hamdi beyin (1842-1910) vefatı dolayısı ile, onun tablolarından güzel örnekler verilmesi, yayının daha çok canlı ve süslü olmasını sağlamıştır. Bunun dışında yeni açılmış Hicaz demir yolu, Mahmel-i şerif, Hayfa, Mekke, Medine, Zemzem kuyusu fotoğrafları da, o zaman için gayet kaliteli şekilde gazetede verilmiştir.

Son olarak, şunu söyleyebiliriz: 1909-1910 yıllarında İstanbul’da 33 sayısı çıkmış bulunan,Stambulskiye Novosti gazetesi, Meşrutiyet dönemi Türk edebiyatını ve kültürünü Rus okuyucusuna seviyeli biçimde tanıtan ve sevdiren bir yayın organı olmuştur. Onun sayfalarında, Servet-i Fünûn edebiyatından yapılan tercümeler bugün de Türk edebiyatını okumak ve araştırmak isteyen Ruslar için önemli kaynak sayılabilir; bu yüzden, oradaki eserleri Rusya’da tekrar yayınlamak ve değerlendirmek ihtiyacı vardır. Çünki, Stambulskiye Novosti gazetesinin nüshaları nadir bulunur ve geniş okuyucu kitlesinin ona ulaşması imkânsızdır. Aynı zamanda, gazeteyi Türk edebiyatçıları ve tarihçilerine de tanıtmada yarar vardır; çünki, Celal-ed-Din Korkmasov’un ve onun ekibinin çeşitli konulara dair yaptığı derin tahlil ve değerlendirmeler, bazen çok farklı ve enteresan görüşler içermektedir.

Celal-ed-Din Korkmasov, Kumuk halkının büyük önderi, Dağıstan Cümhüriyetinin kurucusu ve ilk başkanı, Stalin terörü kurbanlarındandır. Bu sene onun doğumunun 135 yılı kutlanıyor. Sovyetler Birliğinin dağılması ve arşivlerde yatan birçok dosyaların açılması, Celal-ed-Din Korkmasov’ın şahsını ve halkı için yaptığı önemli faaliyetlerini geniş ve etraflı araştırmak için yeni imkanlar sağlamaktadır.

Edebiyat.

1. А.Д. Желтяков. Внутреннее положение Турции в 1909—1910 гг. при младотурках в освещении газеты «Стамбульские новости» // Тюркологический сборник — 1978. Москва, 1984. С. 69-87.

2. А.Д. Желтяков. Газета «Стамбульские новости» о политике младотурок в национальном вопросе (1909-1910 гг.) // Историография и источниковедение истории стран Азии и Африки. Выпуск V, изд-e. Ленинградского Университета. Ленинград, 1980. С.41- 54.

3. М.А. Абдуллаев. Общественно-политическая мысль в Дагестане в начале ХХ века». Москва, Издательство «Наука» главная редакция восточной литературы, 1987 г., С. 168-220

4. А.Д-Э. Коркмасов, «Стамбульские новости» — образ истины и свободы. // газета «Времена». 2007, № № 83,84,88.

5. А.Д-Э. Коркмасов. «Реликвия Петербургского профессора» (штрихи к биографии Д –Э.А. Коркмасова)-Ч.1-2. // «Времена». 2008 , №№ 147- 148 от 23 мая, 30 мая и 6 июня.

6. А.Д–Э. Коркмасов. Газета «Cтамбульские новости» и ее место во всеобщей истории прессы. // «Времена». 2009, № 2111 от 23.10.

7. Э. М.-Г. Зульпукарова. Из истории издания первой русской газеты в Tурции «Cтамбульские новости» // Вестник Дагестанского научного центра. 2010. № 36. С. 37–44.

8. Джелал-Эд-Дин Коркмасов. Выдающийся гусударственный и общественный деятель России и Дагестана. Материалы научно-практической конференции, посвященной 130-летию со дня рождения. Москва, 2007 / Составит. А.Д-Э. Коркмасов, 2009.

9. К.К. Султанов-Капланов. В диапазоне культуры. О духовном облике Дж. Коркмасова – человека и политика// газета «Дагестанская правда». 2007, № 140 от 22 мая.

10. М.И. Билалов. Дж. Коркмасов –европейское мышление в восточном духе. // «Дагестанская правда». 2007, № 263 (24673) от 26.09.

11. А. Исаев. Джелал-Эд-Дин Коркмасов о роли устного и печатного слова // “Времена”. 2007, №124 от 30.11.

12. Д.А. Коркмасова. Газета «Стамбульские новости» как источник изучения Турции начала ХХ века. Доклад на ХХVI международной конференции «Источниковедение и историография стран Азии и Африки: Модернизация и развитие» (20-22 апреля г. С.-Петербург).

13. Д. Коркмасова. Об издании первой турецкой газеты на русском языке «Стамбульские новости» (по материалам архивов.) Доклад на П-ой международной конференции «Архивное востоковедение», октябрь 2011 г. // журнал «Восточный Архив», М, 2011 г., Институт Востоковедения РАН.

14. Стамбульские новости. Еженедельная иллюстрированная газета. Пятница, 4 декабря 1909 года. Год первый. Константинополь, Русская типография 1909г. 16 с.

15. Gökçen Alpkaya. Tanzimat’ın «Daha Az Eşit» Unsurları: Kadınlar ve Köleler. //http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/1150/13493.pdf

1 1858 tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu ne kadın, ne de erkek içın zina suçuna yer vermemiş olmakla birlikte, bunu dolaylı yoldan ağır bir yaptırıma bağlamaktadır. Yasanın 188. maddesi uyarınca, birkimse, karısını ya da mahreminden birini bir başkasıyla cinsel ilişki sırasında görüp o anda öldürürse mazur sayılır, bu durumda ancak üç aydan üç yıla kadar hapisle cezalandırılabilirmiş. Bknz: Gökçen Alpkaya. Tanzimat\’ın "Daha Az Eşit" Unsurları: Kadınlar ve Köleler.http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/1150/13493.pdf

Авторизация
*
*
Регистрация
*
*
*
Согласны с условиями сайта?
Генерация пароля